Her ne kadar birbirlerinden zıt görünseler de aslında bu iki ruhsal durum son derece iç içedir.
Bir şeyin varlığı onun zıttının noksanlığından meydana gelir. Bu durumda kişinin karamsar, umutsuz bir ruh haline bürünmesi hayatında onu tatmin edecek olguların yetersiz seviyede olmasından kaynaklıdır. Kişinin hayatında tatminsizlik ne kadar sürerse mutsuzluk o kadar artar ve ilerleyen süreçlerde depresif ruh hali kaçınılmaz olur. Tatminsizliğin belli başlı sebeplerinden biri de kişinin kendisini, öz isteklerini ve asıl amaçlarını yeterince iyi analiz edememesidir. Toplumsal baskılar ve gerçek olarak kabul ettirilen dayatmalar zamanla kişinin öz benliğinden, hedeflerinden ayrı düşürür bu da insanların dış kaynaklı yaşamasına, kararlar almasına böylelikle ilerleyen aşamalarda sürekli fedakarlık halinde olmasına sebebiyet verir. Alınan kararlar, yaşama verilen yön şekil dış kaynaklı olduğu zaman kişi mutluluğun kaynağını da dışarıda yani başka kişilerde arar ve sürekli mutlu olmak için beklenti halinde olur, gittikçe kendinden uzaklaşarak merkez noktasını kaçırır. Bu da iç dünyasından dengesizliğe yol açar. Birey farkındalığını arttırarak kendi ile başkalarının arasındaki ayrımı yaptığında ve gerektiğinde önceliği kendine tanıdığında çok daha tatminkar bir hayat sürmesi mümkün olur.